BİLİŞİM SUÇLARININ
CEZAİ VE TİCARİ BOYUTU VE UYGULANACAK USUL
Bilişim suçları son 20 yılda dünya ve ülkemiz gündeminde
giderek artan seviyede yer almaktadır. Her ne kadar internet kullanımının da
yaygınlaşması sonucunda bilişim teknolojilerini kullanarak işlenen suç
türlerinde ve sayısında önemli artışlar yaşanmışsa da, tarihe baktığımızda
teleksten telefona, televizyondan video oynatıcılara kadar her türlü bilişim
teknolojisi suça alet edilmiş olduğu görülecektir.
Bilişim suçu ifadesi bilişim teknolojileri kullanılarak veya
bu teknolojileri kötüye kullanmak amacıyla işlenen her türlü suçu
tanımlamaktadır. İnternet ortamında çocuk pornosu yayınlamaktan, bilişim
sistemlerine saldırarak veya çeşitli yemleme (phising) yöntemleri ile veri
çalma ve dolandırıcılığa, hakaret ve suça teşvik gibi kamu düzenini bozan
suçlardan, telif haklarını ve rekabete ilişkin düzenlemeleri ihlal ederek
ticari hayatı tehdit eden suçlara kadar birçok hukuka aykırı fiil bilişim
teknolojileri kullanılarak gerçekleştirilmektedir.
Uygulamada
sunucuları bilişim araçları kullanılarak işlenen suçların mağduru olan taraflar
genellikle teknik işlemleri hızla ve titizlikle yapmakta, ancak olayın hukuki
boyutunu ihmal etmektedirler. Bu ihmalin, bazıları haklı, bazıları yanlış
bilgilenmeden kaynaklanan çeşitli nedenleri vardır. Bu nedenlerden en önemlisi,
suçlunun yakalanabileceğine ve yakalansa bile yeterli ceza alabileceğine
inanmamak, bu konudaki yasaların yetersiz olduğunu düşünmektir. Bir diğer neden,
izlenecek prosedürün yavaşlığından ve karmaşıklığından, bürokratik işlemlerin
zorluğundan kaynaklanan şikayetlerdir. Bu nedenlerle saldırıyı
gerçekleştirenlerden şikayetçi olunmaması, kendilerini hacker olarak tanımlayan
ve bu suçları işlemeyi alışkanlık haline getirmiş olan kişilerin cezalandırılmamasına
yol açmakta ve bu kişileri suç işlenmesi konusunda cesaretlendirmekte, suç oranının artmasına
neden olmaktadır. Sunucu ve Network ’lerine yapılan saldırılar nedeniyle pekçok
kurum zaman ve para kaybına uğramakta, resmi kurumların ve eğitim kurumlarının
verdikleri hizmetler aksamaktadır.
Türk Ceza Kanunu’nda düzenlenmiş olan
bilişim suçları
Oysa
Türk Ceza Kanunu (T.C.K.) son değişikliklerle bilişim suçlarını oldukça
ayrıntılı bir biçimde tanımlamış, yeterli yaptırımlar öngörmüştür. Kaldı ki, bu
eylemler T.C.K.’nda suç olarak
tanımlanmasalar da, özel hukuk açısından uğranılan zarar genel hükümler
çerçevesinde giderilebilir. Suçluların emniyet kuvvetlerince yakalanmasının,
her ilin polis teşkilatında bilişim suçları için ayrı bir birim ve yeterli
teknik personel bulunmadığı için çoğu zaman mümkün olmadığı doğrudur. Ancak bu
sorun da uzman kişilerden yardım alınarak aşılabilir. Bu nedenle bu tür
saldırılarda suçluların yakalanmasında ve olayın takibinde hukukçulara olduğu
kadar bilgi işlem sorumlularına da görev düşmektedir.
Öncelikle TCK’nun yeni
düzenlemelerden sonra bilişim sistemi ifadesini kullanmakta olduğunu ancak
bilişim sistemi tanımını vermemiştir. Ancak kanunun genel ifadelerinden bilişim
sistemi ifadesi ile her türlü otomasyon sisteminin ifade edildiği, sadece
bilgisayar sistemlerinin kastedilmediği anlaşılmaktadır. Yargıtay bazı kararlarında manyetik telefon
kartlarına ilişkin suçları, veri hırsızlığını, telsiz telefon ve ATM makine ve
kartlarına ilişkin suçları da bilişim alanında suçlar olarak kabul etmektedir.
TCK “Bilişim alanında suçlar” başlıklı
243-246. Maddelerinde bilişim suçlarını tanımlamıştır. Ayrıca yasanın hırsızlık
ve dolandırıcılık suçları için de bu suçların bilişim sistemleri aracılığı ile
işlenmesi verilecek cezanın ağırlaştırılması sebebi olarak sayılmıştır.
İlk olarak 243. Maddede bilişim
sistemine girme suçu tanımlanmıştır. Bir sisteme izinsiz olarak girmek o
sisteme bir saldırıdır. Bilindiği gibi bir sisteme girmenin ilk aşaması o
sistem hakkında bilgi toplamaktır. Dolayısıyla her bilgi toplama evresi
(başarıyla devam etmesi halinde) sisteme girme teşebbüsüne kadar ilerleyebilir.
Bu sebeple bir sistem hakkında bilgi toplamak dahi şüphe ile yaklaşılması
gereken bir durum olmalıdır.
T.C.K.’nda bilişim suçlarını tanımlayan
525. maddesinde bilişim sistemine girme ve kalmaya devam etme suçu tanımlanmış,
bu suçun cezası bir yıla kadar hapis veya adli para cezası olarak
düzenlenmiştir. aynı maddenin ikinci
fıkrasında bu suçun bedeli karşılığında yararlanabilen sistemlere karşı
işlenmesi cezanın yarıya kadar indirilmesini gerektiren hafifletici sebep
olarak gösterilmiştir. Üçüncü fıkrada ise bu eylem sonucunda verilerin
değişmesi veya silinmesi hali altı aydan iki yıla kadar cezayı gerektiren ağırlaştırıcı
sebep olarak belirtilmiştir. 244. Madde bilişim siteminin işleyişini engelleme
ve bozma suçlarını düzenlemiş, bu suç için bir yıldan beş yıla kadar hapis veya
adli para cezası verilmesi hükme bağlanmıştır. Bilişim sisteminin kendisini
değil verileri bozma, değiştirme silme durumu cezanın altı aydan üç yıla kadar
düşürülmesini gerektiren hafifletici sebep, suçun banka veya kredi kurumu veya
bir kamu kurumuna karşı işlenmesi ve bu eylem karşılığında çıkar sağlanması iki
yıldan altı yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezası verilmesini
gerektiren ağırlaştırıcı sebep olarak sayılmıştır. Kanun 245. Maddede özel
olarak banka kredi kartları ile ilgili düzenlemeler getirilmiştir. Madde
uyarınca başkasına ait kredi kartını her ne surette olursa olsun ele geçirip
kullanan kişiler için üç yıldan altı yıla kadar hapis cezası
ve adlî para cezası, sahte kredi kartı hazırlayanlar için dört yıldan yedi yıla kadar hapis cezası
öngörülmüştür. Bu maddede sadece kredi kartlarına ilişkin düzenlemeler
yapılmış olması ve internet ve mobil banka ve telefon bankacılığı gibi
uygulamaların dahil edilmemiş olması yasanın açıklarındandır.
Ceza hukukunun en temel
prensiplerinden birisi “kanunsuz suç ve
ceza olmaz” prensibidir. Bu prensip uyarınca bir eylemin suç sayılabilmesi için
kanunda tanımlanmış olması gerekir. Sistem hakkında bilgi toplamak, sisteme
girmeden bir şekilde sistemden faydalanmak, sisteme girilmesini sağlayacak
işlemler yapmak T.C.K.’nun ilgili maddelerinde bilişim suçları arasında sayılan
fiillerden değildir. Bu nedenle, suça hazırlık sayılabilecek bu tür
eylemler T.C.K. kapsamında suç
sayılmazlar. Bu tür eylemler ancak suça hazırlık eylemleri olarak
değerlendirilebilirler.
Çeşitli ülkelerin yasalarına
bakıldığında sisteme girmenin suç oluşturup oluşturmayacağı konusunda çok farklı düzenlemeler getirildiği
görülmektedir. Örneğin Avustralya, Danimarka, İngiltere, Yunanistan ve ABD’nin
pek çok eyaletinde, sisteme izinsiz girmek suç olarak kabul edilmiştir.
Almanya, Norveç ve Danimarka’da ancak sistemdeki verinin gizli bilgi olarak
kabul edildiği durumlarda sisteme girilmesi suç sayılmış, Kanada, Fransa,
İsrail, Yeni Zelanda ve İskoçya yasaları ise eylemin suç sayılması için kötü
niyetle gerçekleştirilmiş olması şartını aramıştır. İspanya ve A.B.D.’nin bazı
eyaletlerinde de, sadece verinin ele geçirilmesi, zarar görmesi veya silinmesi
durumunda yapılan eylemin suç olacağı kabul edilmiştir.( Sieber, 1998) Avrupa Konseyi Siber Suç Sözleşmesi’nde “Her
bir taraf devlet bir bilgisayar sisteminin tamamı veya herhangi bir bölümüne
haksız ve kasıtlı olarak erişilmesini suç kapsamına almak için gerekli kanuni
düzenlemeyi yapmalı, gerekli önlemleri almalıdır. Taraf devlet bu suçun
oluşması için erişimin güvenlik önlemleri ihlal etmek ya da bilgisayar sistemine bağlı diğer bir
bilgisayar sistemi aracılığıyla bilgisayar verisini almak ya da başka kötü
niyetlerle kullanmak şartına bağlayabilir.” ifadesi kullanılmıştır.
Bilişim suçlarının ticari boyutu
Bilişim suçlarının ticari boyutu incelendiğinde, çok kesin
rakamlar olmamakla birlikte, Türkiye’de sadece yazılım sektöründe %65 oranında
korsan yazılım kullanıldığı bilinmektedir. Sadece 2005 yılında yasadışı MP3
barındırıp dağıtan 307 sitenin Müzik yapımcıları Meslek Birliği (MÜYAP)
tarafından kapatılmış olması ve dünya genelinde yapılan bir araştırmada film
izleyicilerinin %47 sinin PC de film izledikleri ve bu izleyicilerin sadece %8
inin bu filmleri yasal yollarla satın aldıkları düşünülürse korsanlığın boyutu
daha net olarak anlaşılabilir. Korsan yazılımın 2006 yılında sektöre verdiği
zararın 182 milyon dolar olduğu ve Türk şirketlerin fikri ve sınaî mülkiyet
hakları ihlalleri nedeni ile 2004 yılında 5 milyon dolar olduğu yönündeki
veriler de olayın ilgili sektörlere vermiş olduğu zararın mali boyutunun tahmin
edilmesinde faydalı olacaktır. Ayrıca kayıt dışı olan bu ticaretin neden olduğu
vergi ziyaı da ülkemiz açısından önemli boyutlardadır. Elde edilen gelirin yasa
dışı örgütlere kaynak oluşturduğu ve bu faaliyetlerin kara para aklama amacıyla
yapıldığı iddiaları da her ne kadar kanıtlanamamışlarsa da, incelenmeye değer
iddialardır. Konunun bir diğer boyutu da, bu suçların -özellikle de yazılım
korsanlığının- genellikle çok küçük yaşta çocuklar kullanılarak işlenmesidir.
Bu çocuklar ceza almaları durumunda ıslah evlerinde geçirdikleri süre sonunda
maalesef topluma kazandırılmaları çok zorlaşmış bir ruh hali ile
salıverilmektedirler. Konunun bu boyutu şu anda ihmal edilmekle birlikte uzun
vadede diğer zararların önüne geçebilecek önemdedir.
Bilişim alanında şirketleri tehdit eden bir diğer sorun da
internet veya diğer gelişmiş haberleşme ortamlarında haksız rekabet oluşturan
hareketlerdir. Rakip şirketi kötüleyen ve hatta hakarete varan yığın postaların
gönderilmesinden, karalayıcı kampanyalar açılmasına kadar pek çok örneğini sıkça
gördüğümüz bu davranış Türk Ticaret Kanunu'nun haksız rekabete ilişkin
hükümleri ile düzenlenmektedir. İnternetin satış ve pazarlama amacı ile yoğun
olarak kullanılmaya başlanılması ile arama motorlarında kullanılan meta-tag
lerin haksız olarak kullanılması gibi internete özgü haksız rekabet olayları da
ortaya çıkmıştır. Örneğin playboy.inc mata- tag lerde "playboy” ve
“playmate” kelimelerini kullanarak kendi markaları üzerinden haksız kazanç
sağlayan birçok firmaya dava açmış ve kazanmıştır.
Örneklerden de görülebileceği gibi, bilişim teknolojileri ve
özellikle internet pek çok suça ve hukuka aykırı davranışa alet edilmektedir.
Ancak, bu bizi hiçbir zaman teknolojiyi suçlamak ve kullanmaktan çekinmek
sonucuna götürmemelidir. Her teknolojik gelişme kötü niyetli ellerde suç
aracına dönüşebilir. Sorunun önüne
geçebilmek için çeşitli tedbirler alınmalıdır. Cezai tedbir olarak bilişim
suçları yasası ile bilişim sistemlerine giren, işleyişini durduran veya bozan
korsanlara 6 yıla kadar hapis cezası öngörülmekte, Fikir ve Sanat Eserleri
kanunu ile 4 yıla kadar hapis cezası ve tazminat ödeme yükümlülüğü
getirilmektedir. Haksız rekabete ilişkin davalar ise önemli tazminatlara
hükmedilmesi ile sonuçlanmaktadır. Ancak cezaları ağırlığı suçu önlemekte
yeterli olmamaktadır.
Teknolojik tedbirler olan yasa dışı içerik bulunduran
sitelerin kapatılması veya erişimin engellenmesi ise hem teknolojik olarak bu
engellemelerin aşılması çok kolay olduğundan, hem de kapatılan bir sitenin bir
başka sunucuya taşınması çok kısa sürede ve çok düşük maliyetle
gerçekleştirilebildiğinden bu tedbirler de suçu önlemekte yararsız kalmakta ve
özellikle hedef kullanıcı olan gençlerde antipati yaratarak ters tepmektedir.
Bilişim suçlarının takibi, soruşturma ve yargılama aşamaları:
Bilişim sistemlerine saldırma suçu, “kovuşturması şikayete bağlı olmayan”
suçtur. Yani bu suçtan dolayı devletin harekete geçmesi için suçtan zarar gören
kişinin şikayette bulunması gerekmez, re’sen takip edilirler. Ancak suçtan zarar
görenin şikayet etmesinde bir engel yoktur ve uygulamada genellikle takip
şikayetle başlamaktadır. Kovuşturması şikayete bağlı suçlarda şikayet altı ay
içerisinde yazılı veya sözlü olarak savcılığa, zabıta makam ve memurlarına veya
sulh hakimlerine yapılabilir. Zarar gören bir tüzel kişi ise tüzel kişi adına
hareket etme yetkisine sahip organlar veya onların atayacakları vekiller
şikayet edebilirler. Şikayet hakkı ancak suçtan zarar gören kişi tarafından
veya zarar gören bir kurumsa, kurumun yetkilisi tarafından kullanılabilir.
Uygulamada, özellikle büyük ölçekli işletme ve kurumlarda, yetkililerin sözlü
şikayette bulunmak için resmi makamlar önüne gitmeleri veya şikayet
dilekçesinin yetkililerce imzalanması vakit alabilmektedir. İnternet üzerinden
Network ’lere veya sunuculara yapılan saldırılarda ise delillerin sağlıklı bir
şekilde toplanması açısından birkaç saat bile çok önemli olduğundan, çok hızlı
hareket edilmesi gerekmektedir. Bu nedenle kurum yetkililerinin imzasının
alınmasının gecikebileceği durumlarda, şikayetten önce ihbar hakkı
kullanılabilir. Suçun duyurulması anlamına gelen ihbar, Anayasa’nın 74.
maddesiyle düzenlenmiş, anayasal bir haktır. Şikayetten farklı olarak, ihbarda,
ihbar edenin olaydan zarar gören olmasına gerek yoktur. Bu nedenle suçun gerçekleştiği
öğrenildiğinde herhangi birisi ihbarda bulunabilir. Bu şekilde olay vakit
kaybedilmeden adli makamlara veya kolluk kuvvetlerine iletilmiş olacaktır.
İhbar hiçbir şekile bağlı değildir, sözlü veya yazılı olarak yapılabilir.
Uygulamada ihbarların çoğu doğrudan doğruya polise yapılmaktadır. İhbar bir
emniyet merkezine giderek yapılabileceği gibi, dışarıdaki bir polis memuruna da
yapılabilir. Ancak özellikle bilişim suçlarında, ihbarın savcılığa veya böyle
bir birim varsa il emniyet teşkilatının bilişim suçları birimine iletilmesi
soruşturmayı hızlandıracaktır.
Olay adli makamlara iletildikten
sonra bu makamlarca kolluk kuvvetlerine iletilecek ve konuyla ilgili soruşturma
başlatılacaktır. Bu aşamada şikayetçinin yapması gereken, şikayetiyle birlikte
delillerini savcılığa iletmektir. Bu deliller özellikle loglar, eğer ilgili web
sitesinde sanıkça yapılan bir değişiklik varsa veya site saldırı nedeniyle
çökmüşse bunu kanıtlayacak çıktılar, varsa ilgili sabit diskler ve benzeri
delillerdir.
Şikayet veya ihbar sonucu
öğrenilen maddi olayların araştırılması, savcıya ve polise ait bir
yükümlülüktür. Uygulamada savcı, kolluk kuvvetlerine olayın araştırılması ve
delil toplanması için talimat vermektedir. Ancak bilişim suçlarında, delillerin
çok kısa sürede kaybolması riski vardır. Bu nedenle bu suçların
araştırılmasında gecikme, delillerin kaybolması tehlikesini doğurur. Ceza Muhakemesi
Kanunu gecikmede tehlike olan durumlarda savcının bilirkişi tayin edebileceği
belirtilmiştir. Bilirkişi, çözümü özel ve teknik bir bilgiyi gerektiren
hallerde, olayın izi, parçası durumunda olan delilleri değerlendirmek, bunlara
bir anlam vermek amacıyla görevlendirilen kişidir. Bilirkişi, ya resmi bir
bilirkişilik kurumu, ya da konuyla ilgili teknik bilgi sahibi bir uzmandır. Saldırıya
uğramış web sitesinin inceleneceği zamana kadar bu şekilde, düzeltilmeden
bekletilmesi mümkün olmayacağından uygulamada savcıdan hemen bir bilirkişi
tayin etmesi talep edilerek olay tespit ettirilmelidir. Bilirkişi savcılıkça
tespit edilecektir. Uygulamada bilişim suçlarında genellikle üniversitelerin
ilgili birimlerinden öğretim üyeleri veya konuyla ilgili mesleklerin meslek
birliklerinden kişiler bilirkişi olarak atanmaktadırlar.
Konuya ilişkin yeterli delil
toplandığında, savcı dava açılıp açılmayacağına karar verecek; ya dava açacak,
ya da bu konuda dava açılmasına gerek olmadığına kanaat getirirse takipsizlik
kararı verecektir. Savcının takipsizlik kararı vermesi durumunda bu karara
itiraz edilebilir. Bu itiraz en yakın Ağır Ceza hakimliği’ne yapılmalıdır.
Dava açılması durumunda, açılan
dava kurum avukatlarınca takip edilerek sonuçlandırılacaktır. Dava aşamasında
yeni deliller elde edilirse bu deliller mahkemeye sunulabilir. Bu aşamada
davaya bakan hakim gerekli görürse kurum çalışanlarını veya diğer ilgilileri
ifadelerine başvurmak üzere davet edebilir. Bu davete cevap vererek ifade
vermek zorunludur. Hakim gerekli görürse tekrar bilirkişi incelemesi de
yaptırabilir.
Dava sonuçlandıktan sonra verilen
karar uygulamaya konulacak, eğer bir cezaya hükmedilmişse, bu cezanın
uygulanması safhasına geçilecektir.
Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nun
da tanımlanmış suçların kovuşturulması için yine aynı şikayet prosedürü
izlenecek, ancak Fikir ve Sanat Eserleri Ceza Mahkemesi bulunan yerlerde dava
aşaması bu mahkemede yürütülecektir. Bu kanuna ve haksız rekabete ilişkin
tazminat davaları ise yine ihtisas mahkemelerinde genel hükümlere göre
yürütülecektir.
Sonuç
Internet yolu ile işlenen
suçlarda, teknik nedenlerle, olayı gerçekleştirenlerin tespitinin çok zor hatta
kimi durumlarda imkansız olduğu doğrudur. Bu zorluklar da sunucularına veya bilişim
sistemlerine saldırı düzenlenen veya hakları ihlal edilen kişi, kurum ve
kuruluşların genellikle hukuki yollarla haklarını aramaktan vazgeçmelerine neden
olmaktadır. Hatta Yargıtay bir kararında internet yoluyla hakaret, site
değiştirilmesi, yasak yayın, vb gibi olaylarda doğan davaların mahkemelerde
görülmemesi gerektiği sonucuna varmıştır. Kararın gerekçesi, yargı kararlarının
uygulanabilir olması gerektiği halde bu
şekilde işlenen suçlarla ilgili mahkeme kararlarının yurt dışındaki servis
sağlayıcıya veya sunucuya ulaşılamadığından ve ulaşılabildiği durumlarda da
ilgili sunucunun kapatılması için gerekli yasal düzenleme olmadığından
uygulanamadığı, bu durumun da yargı kararlarına olan güveni sarstığıdır (Yargıtay 4.H.D., 8.2.2001
tarih,2001/755-1157 sayılı karar). Karar yoğun biçimde eleştirilmiştir.
Kanaatimizce de verilecek kararın uygulanamaz olması nedeniyle konuyu yargı
önüne getirmekten vazgeçmek yerine, yargı organın verdiği kararı uygulatmanın
yollarının aranması daha uygun olacaktır. Kaldı ki verilen karar her durumda
uygulanamaz olmayacaktır da.
Uygulamada internet yolu ile
işlenen suçların kovuşturulması konusunda en yoğun şekilde çalışan yetkililerden
birisi olan, İstanbul Basın Savcısı Sn. Cevat Özel, bir makalesinde konuyla
ilgili önerilerini “… internet ortamında haksız fiil işleyen kişilerin kimlik ve adres
bilgilerine, şikayet edilen yayınların içeriğine adli makamların ulaşmasını temin
edici hükümler getirilmeli, bu bağlamda servis sağlayıcı şirketlere bu
bilgileri bir müddet saklama ve adli makamların talebi halinde verme
mükellefiyeti yüklenmelidir. Delillendirmeyi, faile ulaşmayı, diğer bir deyişle
fiil ile fail arasındaki irtibatı sağlayıcı hükümler getirilmediği takdirde,
dünyanın en iyi yasası da kabul edilse sonuca ulaşmanın mümkün olamayacağı
gerçeği gözden uzak tutulmamalıdır. Verilerin internet ortamında uzun süre
saklanmasının güçlüğü ve büyük mali külfet getireceği dikkate alınarak bu süre
ile şikayet ve dava zamanaşımı süreleri kısa tutulabilir.” biçiminde
dile getirmiştir
Sunuculara ve Network ’lere
internet üzerinden yapılan saldırılar karşısında şu veya bu nedenlerle sessiz
kalınması bu saldırıları kamuoyunun gözünde haklı ve hatta sevimli hale
getirmekte ve saldırıları gerçekleştirenlere yeni saldırılar için cesaret
vermektedir. Burada Network yöneticilerine ve bilgi işlem sorumlularına bir
takım görevler düşmektedir. İlk olarak saldırıları engelleyecek tedbirler
almalıdırlar. Bu tedbirlere rağmen saldırının gerçekleşmesi ihtimalini
düşünerek, gerçekleştiğinde, sorumluları tespit etmek için gerekli teknik
önlemleri almalıdırlar.(ör. log tutma benzeri önlemler) Ayrıca sorumluların
tespiti ve cezalandırılması için adli makamlara mutlaka başvurmalı ve
gerektiğinde bu makamlarla işbirliği içinde çalışmalıdırlar.
Ekonomik temelli bilişim suçları da bilişim sistemlerine
karşı gerçekleştirilen saldırılar gibi teknolojinin gelişmesi ile paralel
olarak artmaktadır. Bu konuda ağırlaştırılan cezaların ve alınmaya çalışılan
teknolojik önlemlerin de soruna çözüm getirmekten uzak olduğu deneyimlerle
görülmüştür. Özellikle gençler bu konulardaki becerilerini birer marifet gibi
görmekte, dijital ürünlere ve on-line hizmetlere para ödemeyi ise aptallık
olarak nitelemekteler. Öncelikle bu hareketlerinin başkalarına zarar verdiği ve
ahlak dışı olduğu, yazılım, film veya müziği sahibinin isteği dışında
kullanmanın o ürünün üzerine yazılı olduğu fiziksel ortamı çalmaktan farkı
olmadığı anlatılmalıdır. Yapılması gereken her suçta olduğu gibi, toplumda bu
davranışların suç olduğu bilincini yerleştirmek ve yasal kullanımı çeşitli
pazarlama ve satış teknikleri ile daha cazip hale getirmek olmalıdır. Zaman
içerisinde her buluşta olduğu gibi şu anda kötü amaçlı kullanılan yeniliklerin
de toplumsal ahlak kuralları ve bilinç oluştukça daha olumlu şekillerde
kullanılacağı unutulmamalıdır.